Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) dönem itibarıyla, Hitler’in Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi, Mussolini’nin Ulusal Faşist Partisi, Franco’nun İspanyol Falanjı Partisi ve Stalin’in Sovyetler Birliği Komünist Partisi ile çağdaştır.
CHP ile bu faşist partiler aynı siyasal ortamın ürünüdür. CHP ile bu siyasi partiler arasında yakın tarihteki eylem ve icraatlara baktığımızda çok büyük benzerlikler göze çarpıyor. 5 partinin program ve yapılanmaları da birbirine çok yakın.
İkinci Dünya Savaşı’nda nazizm ve faşizmin yenilgisinin ardından Hitler’in Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi ve Mussolini’nin Ulusal Faşist Partisi tarihe karıştı. İspanyol Falanjı Partisi ise 1975 yılında Franco’nun ölümüyle sona erdi.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi de Sovyetler’in 1991 yılında dağılmasıyla siyasi hayatını tamamladı.
CHP, İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan yeni dünya düzenine ayak uydurmak ve kendi varlığını sürdürmek için göstermelik demokrasiye geçti. İlk seçimde açık oy gizli tasnifle iktidarını 4 yıl daha sürdürmeyi başardı.
1950 yılında yapılan gizli oy açık tasnifli seçimin ardında halk tarafından tasfiye edildi. Cumhuriyet’in kurucu partisi olduğu için askeri bürokrasi başta olmak üzere, devlet yönetimindeki bürokratların neredeyse tamamı CHP’nin emrindeydi. Valiler dahil tüm devlet memurları aynı zamanda CHP’nin memuruydu.
Bürokraside böylesine güçlü olmasına rağmen CHP girilen her seçimde Demokrat Parti karşısında yenilgiye uğruyordu. CHP’nin iktidarı için tek çare askeri darbeydi. Nitekim CHP’nin kışkırtması sonucu 27 Mayıs darbesi gerçekleşti. Menderes ve bakanları asıldı. Ancak halkın pes etmeye niyeti yoktu.
1965 yılında yapılan seçimlerde Demokrat Parti’nin devamı olduğu imasında bulunan Adalet Partisi bütün seçim hilelerine rağmen büyük bir çoğunlukla iktidara geldi. CHP’nin de pes etmeye niyeti yoktu. 27 Mayıs’ta oluşturulan askeri vesayet, halkın iradesini iş göremez hale getirmek için sürekli silaha sarıldı. 71 muhtırası, 12 Eylül darbesi, 28 Şubat, 27 Nisan, 15 Temmuz hep bu vesayet ikliminin neticesidir.
CHP, halkın teveccühüne mazhar olamıyordu ama vesayetle iktidar ortağı olmayı her dönem başarıyordu. Ta ki Tayyip Erdoğan siyasete damga vurana kadar. Erdoğan bütün vesayetleri tek tek ortadan kaldırdıkça CHP’nin şirazesi iyice kaymaya başladı.
2010 yılında FETÖ adeta CHP’ye kayyum atadı. O tarihten sonra CHP, Türkiye karşıtı her eylemin içinde yer aldı. Suriye’den Libya’ya, Karabağ’dan Doğu Akdeniz’e uluslararası arenada cereyan eden her hadisede CHP, ülkenin menfaatlerinin karşısında konumlandı.
Elindeki vesayet gücünü kaybeden, siyaset üretemez hale gelen CHP, gerek içeride gerekse dışarıda bazı güç odaklarının operasyon aracı haline getirildi. Bir önceki CHP İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu’nun tabiriyle şizofren müteahhit tarafından satın alınan bir siyasi oluşuma dönüştü. Günümüzde CHP’de en etkin isimler, ya şizofren müteahhidin adamı ya da 1938 yılında Hatay’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne katılması konusunda yapılan referandumda Hatay’ın Fransızların mandasında kalmasını isteyenlerin torunları…
CHP miadını doldurdu, misyonunu tamamladı. Siyasi partiler mezarlığına yatay geçiş yapmasının zamanını çoktan aştı.